NEFES VE DOPİNG İLİŞKİSİ. SPORCU ARKADAŞLARIMIN DİKKATİNE....

Tarihin çok eski dönemlerinden itibaren insanlar, fiziksel güç ve kapasitelerini arttırmak amacıyla çeşitli teknikler geliştirmiş ve maddeler kullanmışlardır. Elimizdeki kayıtlar M.Ö. 3. yüzyılda yapılan spor karşılaşmalarında atletlerin daha hızlı koşabilmek için bol miktarda mantar yemeleri gerektiğine inandıklarını göstermektedir.

Doping ve solunum ilişkisi:
Doping konusunda duyarlılığın artması ve analiz yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte, sporcu ve antrenörler değişik doping yöntemlerine baş vurmayı denemişlerdir. Bunlardan bir kısmı yalnızca psikolojik açıdan etkili olduğu halde, bir kısmının gerçekten performans arttırıcı etkileri vardır.
Yüksek İrtifa Antremanı :
Kan dopinginin bir başka şekli gibi değerlendirilen irtifa antremanlarının esası, yarışmadan bir süre önce deniz düzeyinden yukarıda örneğin 2000-3000 metre yükseklikte bir yerde kalıp, bu yüksekliğe uyum sağladıktan sonra yeniden deniz düzeyine inme şeklinde uygulanmaktadır. Yüksek irtifada parsiyel O2 basıncının az olması nedeniyle, kanda taşınan O2 miktarı azalmaktadır. Bu eksikliği gidermek amacıyla alyuvar yapımı artar ve PO2 düşüklüğünü telafi edecek şekilde dokulara normal miktarda O2 taşınabilir. Yarışmada kısa bir süre önce deniz düzeyine inildiği takdirde, artan eritrosit sayısı ve hemoglobin miktarı avantaj kazandırır ve sportif performansın iyileşmesini sağlayabilir. Bu düşünceden yola çıkarak çok sayıdaki sporcu ve antrenör tarafından, önemli karşılaşmalar öncesinde irtifa antremanları yaptırılmaktadır. Ancak yalnızca eritrosit ve hemoglobin artışıyla performansı iyileştirmenin ölçümü yapılamayacağı için bu yöntemin ne denli etkili ve yararlı olduğunu anlamak zordur.
Hiperoksia:
Yarışmadaki duraklamalar sırasında ve devre arasında saf O2 solunarak yapılan bir uygulamadır. Böylece kaslara oksijen transportunun daha iyi ve çabuk olacağı düşüncesiyle yapılır ve aerobik kapasiteyi geliştirmek amaçlanır. Deniz seviyesinde normal havayı soluyan bir insanın akciğerlerinden çıkan damar kanı, % 95-98 oranında O2 ile doymuş halde olduğu için O2 soluyarak sağlanabilecek O2 doyumu çok az miktarlardadır.
100 cc plazmada çözülmüş halde bulunan 0.2 ml.O2, hiperoksik solumayla 0.6 ml düzeyine çıkabilmektedir. Böylece kanın oksijen taşıma kapasitesinde, 100 cc kan için 1.4 ml’lik bir artış sağlamak olasıdır. Bu ise ortalama 5 litre kan olduğunu düşünürsek, tüm kanda 70 ml’lik bir O2 artışı demektir. Bu kadar O2 artışı çok fazla olmasa dahi kısmen aerobik kondisyonun artmasını sağlayabilir. Ancak bunun için hiperoksik uygulamanın yarışmadan hemen önce yapılmış olması ve normal hava solumaya fırsat verilmeden egzersize başlanması koşulu vardır. Aksi halde saf O2 solumanın psikolojik yarardan başka iyileştirici bir etki sağlayamayacağı bilinmelidir.
Submaksimal ve maksimal aerobik egzersizler sırasında hiperoksik soluma ile aerobik performansı artırmakta ve maksimum oksijen tüketiminde artış sağlanabilmektedir. Bu yöntemin bir başka uygulanma yeri, ağır egzersizden sonraki toparlanma döneminde, toparlanma süresini kısaltmak amacıyla olmaktadır.
Kısa süreli yoğun egzersizler, hücre içi ve dışı sıvılardaki elektrolit dengesinde bozulmalara yol açar. Bir taraftan laktik asit artışı olurken, diğer taraftan intrasellüler pH düşer; asiditenin artması ise enerji transferini ve kasların kontraktibilitesini güçleştirir. Kandaki H+ konsantrasyonunu azaltmak için ilk çare bikarbonatlardır. Nitekim bikarbonatın verilmesiyle H+ hücreden uzaklaşıp, pH düşüşünü önlemek mümkündür. Bu düşünceden hareketle, yarışmadan önce bikarbonatlı solüsyon içirerek (300 mg/kg) metabolik asidoz önlenmeğe çalışılmıştır. Deneysel çalışmalar, gerçekten de alkali ortamda daha iyi sportif dereceler alınabildiğini göstermekte ve bu yöntemin daha ayrıntılı incelenmesiyle, ilerde geniş ölçüde uygulanabileceği anlaşılmaktadır
Son zamanlarda gerçekten etkili olduğu iddia edilen yeni bir madde kullanılmaya başlanmıştır. B 15 vitamini ya da paengamik asit adıyla anılan bu madde, özellikle Doğu Bloku sporcuları ve antrenörleri tarafından kullanılmaktadır. Pangamik asitin hücre içi oksijen kullanımını ve enzimatik faaliyetleri hızlandığı, laktik asit oluşumunu yavaşlattığı ve böylece dayanıklılığa yardımcı olduğu ileri sürülmektedir.
Sporcunun kanını alıp, uygun koşullarda 5-6 hafta kadar beklettikten sonra yeniden aynı kişiye verilmesi şeklinde yapılan bir uygulamadır. Alınan kan miktarı 1 litre dolayındadır. Laboratuvar çalışmaları sırasında bu yöntem sayesinde sportif performans testlerinde belirgin bir iyileşmenin oluştuğu görülmesine karşın, yarışma alanında elde edilen sonuçlar aynı paralelde olmamış ve yöntemin etkinliği konusunda tartışmalar açılmıştır. Kan dopinginin amacı kan alındıktan sonra yeni eritrositlerin oluşması, hemoglobin miktarının artması ve eski kanın yerine konmasıyla birlikte eritrosit ve hemoglobin miktarlarındaki artışla birlikte fiziksel performansın artmasını sağlamaktır. Diğer doping yöntemlerinde olduğu gibi kan dopinginin de bazı sakıncaları vardır. Örneğin akut allerjik reaksiyonlar, böbrek hasarıyla birlikte sarılık gibi komplikasyonlar gelişebilmektedir.

Yorumlar